Neden Dönüşüm
Çünkü en iyi bildiğim, en iyi yaptığım ve sevgiyle yaptığım şey dönüşüm.
Çocukluğumdan beri kaç kez sıkışıp kaldığımı ve bu sıkışıklığı nasıl dönüşüme çevirdiğimi bilmiyorum. Küçük başladığım projelerin büyümesi, hayallerimin zenginleşip gerçeğe dönüşmesi… Hayatımın değişimi bir süre devam etti, ta ki başka bir zorlukla birlikte yeni bir dönüşüm başlayana kadar. Ve her seferinde, “İyi ki dönüştüm,” dedim. Kendi kişisel dönüşümümün çevremdeki yansımalarını görmek bana güç verdi.
Kişisel dönüşümün iş hayatımı da etkilediğini deneyimledim. 20 yılı aşkın kurumsal ve girişimcilik deneyimim bana, kurumsal dönüşümün aslında kişisel dönüşümden çok da farklı olmadığını öğretti. Birlikte çalıştığım ekiplerin dönüşümü işi dönüştürdü. Farklı nedenlerle durağanlaşmış işler, dönüşümle ekipleri ve bireyleri harekete geçirdi. Kişisel dönüşüm, ekibe ve işe yansıdı.
Dönüşüm, suya atılan bir taşın yarattığı halkalar gibi, bir yerde başlar ve giderek genişleyerek başka dönüşümleri tetikler. Hem kişisel hem de kurumsal dönüşüm, hayatımın dinamik odak noktasıdır.
Sık Sorulan Sorular
Dönüşüm atölyelerinde hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?
Öncelikle derinlemesine dinlemek. Tüm algılarımla ve anda kalarak karşımdaki kişiyi dinlemek. Bazen tek istediğimiz duyulmaktır. Öyle ki, kendi sesimizi duymadan başkalarından bunu beklemek, kendimizden ne kadar kopuk olduğumuzu gösterir. Derin dinleme ile sadece ben değil, konuşan kişi de kendini dinlemeye başlar. Bu dinleme sadece sese yönelik değildir. Bedenlerini, enerjilerini, hayallerini, arzularını, hayal kırıklıklarını ve bütünle olan bağlantılarını da dinlerler. Önemli olan kendilerini duymalarıdır. İfade ettiklerini duyabiliyorlar mı? İfadeleriyle barışıklar mı? Bu ifade nereden geliyor? Kendilerinden mi, öğretilerden mi, yaralardan mı, başkalarından mı? Dinlerken tarafsız ve nötr kalmam gerekir ki, karşı taraf bu alanda tamamen var olabilsin ve yargısız, sansürsüz bir şekilde kendi gerçekliğini deneyimleyebilsin.
Derin dinleme ve tarafsız kalma oldukça önemlidir. Diğer yöntemlere gelince, farklı yoga türlerini kullanıyorum. En çok tercih ettiklerim Kundalini yoga ve meditasyonlardır. Kundalini yoga, bedenimde hapsolmuş olan anıları ortaya çıkarıp unuttuğum ya da unutmak istediğim parçaları sarsmamı sağladı. Bununla yüzleşme gücünü verdi.
Kundalini yoga, sinir sistemi üzerinde doğrudan etkili, güçlü ve etkili bir yogadır. Temelleri farklı yoga dallarına ve tasavvufa dayanır. İlk antik yoga öğretileri M.Ö. 3500-1500 yıllarına kadar uzanır. İndus Vadisi’nde lotus pozisyonunda yogilerin resimleri bulunmuştur. Antik yoga öğretileri çerçevesinde bize aktarılan kriyalar, inanılmaz derecede dönüştürücüdür. Kriyalar ve meditasyonlarla temelimizi sarsmakla kalmaz, dönüşüm ateşini güçlendirebilir ve tıkanıklıkları temizleyebilir. Bir anka kuşu gibi, sizi küllerinizden geri getirebilir.
Kundalini meditasyonları beden, ruh ve zihinle bağı derinleştirir; uyanmış enerjiyi yayar, farkındalığı artırır ve sinir sistemini düzenler. Kundalini yoga ve meditasyonlarıyla bağımlılıklarınızın üstesinden gelebilir, öz benliğinizi bulabilir ve sinir sisteminizi yeniden inşa edebilirsiniz. Bu teknikler oldukça güçlüdür ve öğretmenlerle deneyimlenmesi önemlidir.
Vinyasa yoga benim için bir çeşit dans, hareket meditasyonu gibidir. Vinyasa flow, gerektiğinde Kundalini yoganın Saturn öğretisini dengeler. Yin yoga ise derin rahatlama ve şefkati deneyimlemek için idealdir.
Kullandığım diğer yöntemler arasında sanat terapisi, yazı yazma ve diğer yaratıcı ifade teknikleri bulunur. Yoga ve meditasyonun ateşlediği yaratıcılık ateşini unutulmuş hatta hiç açılmamış kanallara yönlendirmek için çalışırız. Katılımcılar, yaratıcılığın yarattığı şifayı deneyimler. Bazen beden diliyle, bazen görsellerle, bazen kelimelerle, tanıdık yolları bir kenara bırakır ve içimizden geleni yansıtmak için çalışırız. İçten gelen sıkışmış enerji, yansıdığında dönüşür.
Neden yoga ve meditasyon?
Yıllarca bedenimden ve zihnimden kopuk bir şekilde yaşadım. Belli ki bedenimin bana söylemek istediklerini duymaya hazır değildim, bu yüzden sinyalleri görmezden geldim. Korkuyordum. Hasta olmayı hiç sevmezdim ve hasta olduğumda bile çalışmaya devam ederek kendimi ihmal ederdim.
17 yaşında geçirdiğim beyin kanaması bana bir şeyler öğretti ama beni uyandırmaya yetmedi. Sekiz yıl önce yaşadığım sarsıntı nedeniyle yürüme, konuşma ve denge gibi beni ben yapan yeteneklerimi kaybettiğimde, duygularımı hissedemez hale geldiğimde sonunda durabildim. Ve durdum. Sarsıntı hayatımı altüst etti. Hayatımı tamamen tersine çevirdi ve bu gerekliydi.
Yoga ve meditasyon beni kurtardı. Düzgün yürüyemesem bile her gün yoga yaptım. Bazen yoga matımın üzerinde ağladım, bazen güldüm. Bedenimi yeniden keşfetmek tatmin ediciydi. Zihnimden bağımsız bir şekilde hayata bağlanabileceğimi deneyimledim.
Meditasyona, doğa meditasyonuyla başladım. Her gün gittiğim bir orman vardı, Eagle Rock. Ormanda aylarca dolaştıktan sonra, bir gün nihayet çevremdeki ağaçları, kuşları, çalıları, toprak yolu ve devrilmiş ağaç gövdelerini fark ettim. O ana kadar ormanda nefes almak yerine, zihnimde ne varsa onu yaşıyordum. Bu deneyimden sonra sessiz meditasyona ve beden, ruh ve zihni birleştirme deneyimlerimi derinleştiren Kundalini meditasyonlarına başladım.
Neden sanat terapisi, yazı yazma ve diğer yaratıcı ifade yöntemleri? Neden yaratıcılık?
Bu yöntemler, yoga ve meditasyonla birlikte beni iyileştirdi. Üzerimdeki etkilerini gördüğümde, ihtiyacı olanlarla paylaşmak ve onların da faydalanmasını sağlamak istedim. Eğitimlerini aldım ve atölyeler, inzivalar, dersler ve bireysel danışmanlıklar aracılığıyla program gelişti. Küçük bir ilgiyle başlayıp, kişisel bir şifaya, ardından derin bir ilgiye, eğitime, daha derin bir pratiğe ve paylaşmaya dönüşen bu program, bir dönüşüm hikayesi olarak şekillendi.
Tıpkı kaza sonrası çizimlerimin hikayelere, hikayelerin büyük bir hikayeye ve sonra bir kitaba dönüşmesi gibi. Kitabım Jumping on the Drips (Damlaların Üzerinde Zıplamak) da yaratıcı yazımın tetiklediği bir dönüşüm hikayesi.
Yaratıcılığın iyileştirici etkisi muazzamdır. Ne olursa olsun, bildiğiniz ve öğrendiğiniz yolları bir kenara bırakıp bir şeyi farklı şekilde yapmak, tıkanmış enerji kanallarını açar. Bedene yayılan enerji, yaşam enerjisidir. Yaratıcılıktan alınan keyif, hayattan alınan neşedir. Belki de bir kişinin hikayesini ilk kez farklı bir şekilde anlattığında gözlerindeki parıltıyı, kendisi hakkında daha önce hiç fark etmediği bir şeyi fark ettiğinde gözlerindeki hayreti ya da sezgisel çizimlerini anlatırken kendini keşfetme merakının sesine yansımasını fark etmişsinizdir. Bunlar özel ve güzel anlar. Kıymetlidir.
Yaratıcı süreçteki odaklanma, hem görsel, hem yazılı hem de fiziksel olarak içsel farkındalığın kristalleşmesine katkıda bulunur. Katılımcı, dönüşümünü hatırlatacak izler bırakır. Yaratımları onlara rehberlik eder, yollarını açar, dikkatlerini ve enerjilerini odaklar ve onları öz benliklerine ve gerçek hayallerini gerçekleştirmeye yaklaştırır. Birçok sanat terapisi tekniği vardır ve bazıları, dikkati odaklayarak bir hayali gerçekleştirmekle ilgilidir. Bu teknikler aslında yaşam enerjisini yönlendirir. Dönüşüm yolundaki soyut sıkışmayı kanallara yönlendirerek dönüşümü hızlandırır.
Dönüşümü tetikleyen nedir?
Yıllar içinde biriken rahatsızlık, duygular ve durumlar dönüşümü başlatabilir, tıpkı bir farkındalık anı ya da beklenmedik bir öfke patlamasının tetikleyebileceği gibi.
Peki, neyi dönüştürmek istiyorsunuz? Artık size hizmet etmeyen, istemediğiniz ama yok edemediğiniz bir şeyi. Onu kullanışlı hale getirmek, o enerjiyi değerlendirmek ve yeniden işlevlendirmek istiyorsunuz. O enerji kıymetli. Neden onu yok etmek isteyesiniz?
İsterseniz, kişisel dönüşümü fiziksel dönüşüm üzerinden açıklayabilirim. Soyut olanı somutlaştırmak, anlamayı ve ilişki kurmayı kolaylaştırabilir.
Evimizdeki eşyaları, kıyafetleri, kitapları ve aksesuarları düzenli aralıklarla gözden geçiririz. Birer birer alır, çevirir ve hala kullanışlı olup olmadığını ya da ‘hoşça kal’ deme zamanının gelip gelmediğini kontrol ederiz. Bazı şeyler çöpe gider, bazıları başkalarının kullanması için bir kenara konur, bazıları değişime uğrar ve farklı fonksiyonlar ya da biçimler için yeniden işlevlendirilir ve başka bir köşede birikir. Bazıları satılır. Bu bir dönüşümdür.
Eğer bu gözden geçirmeyi düzenli yapmazsak, liste uzar ve sıralama için gereken zaman ve enerji artar. Doğal olarak erteleme isteği de artar, çünkü yapılacak çok şey vardır.
Gözden geçirme süreci daha da zorlaşır. Bir zamanlar kullanışlı olan eşyalar artık kullanılmaz hale gelir. Bir zamanlar ‘hoşça kal’ demesi kolay olan anı kapsülleri, anı hapishanesine dönüşür, takıntı haline gelir ve onlardan ayrılmak çok daha zor olur. Dönüşüm, istenmeyen bir şekilde gelişmiştir. İstenmeyen durum kök salmıştır. Kendini özgürleştirmek daha zor hale gelir.
Aynı desenleri ilişkilerimizde, işimizde ve iş ile yaşam arasındaki ilişkimizde de görürüz. Ne kadar çok ertelemeye devam edersek, işler o kadar zorlaşır.
Ama bu, her şeyi sindirmeden, neyi dönüştürmek istiyorsak onunla olan ilişkimizin değişim noktasına ulaşmasına izin vermeden aceleyle yapmakla ilgili değildir. O anlar dönüşümü başlatmaz. Dönüşüm sürecinin ne hissettirdiğini içsel olarak biliriz ve dedikleri gibi, “Bir durum varsa, müdahale edelim.”
Bu süreçte neden bir rehbere ihtiyaç duyulur?
İçsel yolculuğumuzda, açmak istemediğimiz kapılarla karşılaşabiliriz. Bazen korkarız ve o kapıyı açmayız, bazen açarız ve pişman oluruz. Yüzleşmek için gücümüz yokmuş gibi hissederiz. Neyle ya da nasıl yüzleşeceğimizi bilmeyiz. Karanlıktan çıkamayacak gibi gelir. Kök nedenlere inmeye çalışmak yerine, yaralarımızı yara bandıyla iyileştirmeyi deneyebiliriz; başımız ağrıdığında aldığımız ağrı kesiciler, uyuyamadığımızda başucumuzdaki melatonin ya da karanlıkta kaybolduğumuzda bizi sakinleştiren antidepresanlar gibi. Bu çok doğaldır, çünkü güçsüz hissederiz. Nasıl daha güçlü olacağımızı bilmeyiz.
Dönüşüm sürecini sindirmek ve hayata entegre etmek zor olabilir, ancak zor olmak zorunda değil. Rehberlik ile, grup ya da bireysel çalışmalarla bu süreç çok daha kolay, derin ve etkili hale gelebilir. Bazen bir atölye çalışması ya da seans, yıllardır sorduğumuz sorulara cevap bulmak için yeterli olabilir.
Kendi dönüşümümde de yardım aldım. Yıllarca değerli bir danışmanla çalıştım. Önümdeki yollar daha netleşti, yeni yollar açtım, zayıf hissettiğimde seanslardan güç aldım. Danışmanımın sunduğu şefkatle iyileşme alanında besleniyorum. Bu süreci yalnız başıma geçirmem gerektiğini gördüm. Yardıma ihtiyacım olduğunda, sadece nasıl yardım isteyeceğimi bilmem yeterli. Arkadaşlarımız ve ailemiz belirli bir noktaya kadar yardımcı olabilir; ilişkiler, beklentiler, zaman kısıtlamaları ve öncelikler, aldığımız desteği tarafsızlıktan saptırabilir. Rehberin, bireysel ve grup çalışmalarında beklentisiz, şefkatli bir alan yaratması çok önemlidir.
Dönüşüm sürecine hazır olan ya da halihazırda bu süreçte olanlara ne söylemek istersiniz?
Hayatımıza sevgiyle geldik ve sevgiyle yaşamak için seçebiliriz. Bu, her zaman mutlu olacağımız anlamına gelmez. İçsel güven ve huzuru, mutsuz olduğumuzda bile kaybetmemek anahtardır. Karşılaştığımız karanlık, ışığa gelmek içindir. Dipteki çukurlar, büyük sıçramalar içindir.
Hayatın bütünlüğünü deneyimlemek, kişisel deneyimle birlikte huzur ve güven verir. Bu huzuru gökyüzünde ya da akılda aramaya gerek yoktur. O, içimizde, bedenimizde gizlidir.
Bu bedende ne deneyimliyorsak, dış dünyamızda da aynıdır.
Hepimiz yoldayız. İsteyip istemediğimize bakılmaksızın dönüşüyoruz. Yavaşça yolumuzda ilerliyoruz. Bazen durup, yolumuza çıkan kekik kokusunu alırız, bazen tavşan peşinden bilinmeze dalarız, bazen ormanda kayboluruz, bazen yere basmadan önce akan, buz gibi bir dereye gireriz, bazen kaybolanlara yol gösteririz, bazen diğer arkadaşlarla birlikte ilerleriz, güler ve oynarız, bazen kavga eder ve ayrılırız, bazen çıplak ayakla yolu buluruz, bazen kış botlarıyla.
Hepimiz yoldayız. Yolda olmak bir keyiftir, özellikle sevgiyle nefes alırken. Biraz merakla ekleyerek. Saf bir hevesle adım atarak.
Hayat, hepimizin sevgisi olabilir. Neden olmasın?
